Yavuz sultan Sani – Köşe Yazısı
Beylikova’da yaşanan ve jandarma kameralarına yansıyan olay, sadece görünen kısmıyla tartışılırsa eksik kalır. Çünkü iddialar, kameraların açılmadan önceki bölümünde çok daha önemli bir perde arkasının bulunduğunu gösteriyor. İlçe başkanının yarım saat boyunca bekletilmesi, “tablet güncellemede” bahanesiyle sürecin kasıtlı olarak geciktirilmesi ve sonrasında kesilen görüntülerin basına servis edilmesi, sıradan bir olay değil; hem etik hem de hukuki açıdan ağır bir ihlaldir.
Kamu güvenliği için kullanılan kameralar, devletin vatandaşını gözetleme ve kontrol etme aracı değil; adaletin sağlanmasında delil niteliği taşıyan mekanizmalardır. Oysa burada görüyoruz ki, kayıtlar tek taraflı bir şekilde kırpılmış, belli bölümler kamuoyuna yansıtılmış, kişi haklarını koruması gereken devlet aygıtı, tam tersine bir algı operasyonuna malzeme edilmiştir. Bu, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Hukuk devletinde, delil niteliğindeki hiçbir kayıt manipüle edilemez, siyasi saiklerle servis edilemez. Böyle bir durum yalnızca ilgili kişiyi değil, toplumun tamamını ilgilendirir. Çünkü bugün kamera kayıtları bir ilçe başkanına karşı kesilip biçiliyorsa, yarın herhangi bir vatandaş için de aynı yol kullanılabilir. Bu, toplumun en temel hak ve özgürlüklerine yönelmiş açık bir tehdittir.
Etik değerler de burada tamamen çiğnenmiştir. Güvenlik kurumlarının tarafsızlığı, devletin adalet terazisini ayakta tutan en önemli unsurdur. Eğer bu terazinin kefesine siyaset, önyargı veya kişisel hesaplar konulursa, devlet otoritesinin meşruiyeti sorgulanır. Vatandaşın güvenlik kurumuna olan inancı sarsılır. Bu da sadece Beylikova’da değil, Türkiye’nin her yerinde tehlikeli bir güvensizlik ortamı doğurur.
Kamu güvenliği için kullanılan kameraların, ilgili kişilerin rızası olmadan ve yargı sürecine intikal etmeden paylaşılması, kişilik haklarının ve özel hayatın gizliliğinin açıkça ihlalidir. Bu, sadece bir ilçe başkanına yapılmış bir haksızlık değil; hepimize verilmiş bir gözdağıdır.
⸻
Son Söz
Beylikova’daki görüntülerin kesilip kırpılarak basına servis edildiği iddiası, hafızaları 28 Şubat dönemine götürüyor. O günlerde Ali Kalkancı tiyatrosu, montaj kasetler ve kurgulanan senaryolar nasıl kamuoyunu yanıltmak için kullanıldıysa; bugün de benzer yöntemlerle toplumun vicdanı yönlendirilmeye çalışılıyor.
Tarih şunu kanıtlamıştır: Hakikat gizlenemez, yalanla kurulan hiçbir oyun ayakta kalmaz.