Bazı şehirler, tarihleriyle değil; taşıdıkları akılla büyür.
Bir koltuğu değil, bir emaneti taşıyan insanlara az rastlanır.
Onların suskunluğu bile devlettir; sözleri ise tarihin istikametini çizer.
⸻
Dün bir büyük devlet adamıyla oturduk.
Dikkat edin; bir bürokratla değil, bir siyasetçiyle hiç değil —
bir devlet adamıyla. Çünkü herkes devleti temsil edebilir;
ama çok azı, devleti hissedebilir.
Devlet adamı, yetkisini değil, yükünü taşır.
Konuşurken sesini değil, vicdanını dinletir.
Bir makamdan değil, bir mesuliyetten söz eder.
Zira o bilir ki, bir kelimesi dahi milletin hafızasında yankılanır.
Onun sükûtu, bir nutuk kadar tesirlidir;
çünkü susarken bile devlet konuşur içinden.
O gün oturduğumuz mecliste ne ihtişam ne gösteriş vardı.
Bir çayın buharı, bir sessizliğin vakarına karışmıştı.
Ama o sadeliğin içinde asırlık bir irfanın nefesi vardı.
Her sözü ölçülü, her bakışı vakurdu.
Ne kendiyle övündü, ne başkasını yüceltti;
yalnızca devletin vakarını temsil etti.
Devlet aklı, kütüphanelerde değil kalplerde yazılıdır.
O, bilgiyle değil hikmetle çalışır.
Bir müminin ferasetiyle bakar;
Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi:
“Müminin ferasetinden sakının; zira o, Allah’ın nuruyla bakar.”
O nurla bakan gözler, menfaat değil istikamet görür.
O nurla düşünen akıllar, günü değil geleceği inşa eder.
Ve o nurla konuşan diller, siyaset yapmaz; dua eder, yön verir, ihya eder.
İşte o mecliste gördüğümüz şey bir şahıs değil, bir devlet aklının tecellisiydi.
O akıl, ecdadın duasından süzülmüş, çağın kalabalığına rağmen sükûnetini korumuştu.
Bursa’nın topraklarında kök salmış o derin idrak,
Osman Gazi’nin adaletini, Orhan Gazi’nin dirayetini,
Emir Sultan’ın gönül terbiyesini bugüne taşımıştı.
Bursa, bu yüzden yalnız bir şehir değildir.
O, devlet aklının yaşayan remzidir;
tevazunun, ferasetin ve istikametin şehridir.
Bugün de hâlâ adı anılmadan devleti temsil edenler,
o topraklarda vakar ile yürümektedir.
Bazı şehirler taş binalarıyla değil,
taşıdıkları akılla, duruşla, dua ile büyür.
Bursa, işte o şehirlerin en kadimidir.
⸻
Yavuz Selim Sânî






