Perihan’ın köpeğini ilk gördüğünüzde sıradan biri sanabilirsiniz. Elinde mikrofon, not defteri taşır, bir köşede sessizce oturur. Ama gözleri hep sofradadır. Kimin cebinde para, kimin masasında güç var, kimin tabağından kırıntı düşer… Onun derdi haber değil, o kırıntının sahibidir.
Yerel basında “muhabir” kılığına bürünür. Toplantılarda, açılışlarda, protokolde görünür. Soruları vardır ama cevabı umursamaz. Çünkü o sorular halk için değil; sahibinin gözüne girmek için atılmış oltalardır. Avladığı balık haber değil, menfaattir.
Bir gün kadın kolları başkanının yanında poz verir, ertesi gün rakip partinin kulisinde sır tutar. Fısıldadığı bilgiler aldığı paranın rengindedir. Dün AK Parti’den beslenirken bugün CHP’ye bilgi taşır. Yarın başka sofrada da bulabilirsiniz. Bu onun için ihanet değil; iş modelidir.
Aslında bu tipler sadece Perihan’ın köpeği değildir. Bu şehirde çoktur: Mikrofonu şantaj aracı yapan, kalemi tehdit mektubuna çeviren, siyasetin artıklarıyla beslenen basın artıkları… Onlar haber yapmaz, haberin üstüne oturur. Satın alınana kadar bekler.
Köpek dediğin sahibine sadık olur. Ama Perihan’ın köpeği sahibine bile sadık değildir. Onun sadakati en fazla cebindeki banknotun seri numarasına kadardır. Para bitince sadakat de biter, kuyruk başka kapıda sallanır.
Böyle tipler yüzünden bu şehirde siyaset kirlenir, basın itibar kaybeder. Çünkü herkes bilir: Parayla beslenen köpek sahibini de satar. Ama işin kötüsü onları besleyen sahipler de bu düzenin ortağıdır.
Perihan’ın köpeği hâlâ dolaşıyor. Belki şu an belediye binasında, belki bir parti odasında, belki bir gazeteci masasında. Ama nerede olursa olsun izini anlamak kolaydır. Gözleri hep sofrada, kulakları hep fısıltıda, ağzı ise hep başkasının yağında kayar.
Ve şunu unutmayın: Köpek olmak ayıp değil; onursuz köpek olmak ayıp.
Yavuz Selim Sani