PRINCE OF ESKİŞEHİR
Galiba biraz keyfimize düşkünüz. Eskişehir halkı neden otomobile bu kadar çok biner bilmem? En azından bahar ve yaz dönemlerinde halkın çoğunun otomobile binmesi gereksiz gibi geliyor bana. Gerçi haklısınız; Eskişehir’de bisiklet yolları, yürüyüş yolları vardı da biz mi nankörlük yaptık? Ya da tramvay her tarafa gidiyordu biz mi binmedik? Otobüsler kara dumanlar saçmadan turluyordu da biz mi duraklarda beklemedik?
Gene yapandan Allah razı olsun; çevre yoluna batçıklar yapıldı da, birkaç kilometre fazla yapsak da akıcı trafikte eve gidebiliyoruz. Tabii şehir içinde trafikte bekleyeceğiz; o Allah’ın emri. Kırmızı da beklerken de en az üçüncü yeşilde ışığı geçebileceğiz. Ben artık yanıma kitap aldım kırmızıda beklerken okuyorum; hafta başında başında aldığım kitabı trafikte yarıladım. Araba tamamen durur vaziyetteyken okuyorum, trafiğin hareketleneceğini hissettiğim anda elimden bırakıyorum. Geçen hafta yanı başıma aldığım kitabı yarıladım. Hayır; “Zamanı Durduran Saat” değil. O kitabı kitapçıda gözden geçirdim; kitabın kahramanı, elinden tutan “Power Maker”ları (Türkçe’de tam karşılığı yok; Elinden Tutan Kudretli Kişiler diyebilirsiniz) anlatmamış. Hakeza isminin tüm Türkiye’de duyulmaya başladığı 1980 sonrası yurt dışı seyahatleri ile ilgili bilgiler yok; olaylar hep Türkiye’de geçmiş (Belki de var, benim dikkatimi çekmedi). Okuduğum kitap Stefan Zweig’in “Fouche” isimli eseri. Fransız ihtilali sonrası ihtilalcilerin safında yer aldığı için yıldızı parlayan ama tamamen şahsi kariyerinin peşinde koşan bir siyasetçinin portresi. Bir solukta okursunuz; öyle bir kitap.
1999 dan bu yana iktidardaki Büyükşehir Belediyesi yönetiminin ulaşımla ilgili mevcut tramvay hattından başka bir projesi ve icraatı yok. Tam ortasında Şale Otel’in bulunduğu bir kuşbakışı fotoğraf var, bütün Eskişehir o. Bir yandan köprüden tramvay geçiyor, altındaki Porsuk’tan da tekne geçiyor (Bu arada fotoğraftaki binaların dış cephelerini de boyatın bir zahmet; cephe tadilatından geçirin demiyorum, yapamayacağınızı biliyorum çünkü).
Yürüyerek gitseniz de tek gözünüze “güzel gibi” gelen şeyler, Porsuk çayının üzerindeki şatafatlı köprüler. Salzburg’dan esinlenme. Dileyen Wikipedia’nın Almanca sayfasında “Brücken Salzburg” yazarak arama yapabilir. Tramvaylar ise yine bir başka Avusturya kenti olan Linz’den esinlenme (kontak kelimesi Tram in Linz). Köprüler Salzburg modeli, Tramvaylar Linz modeli. Bir tek Osmanlı’ya ait bir şey yok. Neyse; en azından Eskişehir’e gezmeye gelen Avusturyalılar, bizim onları taklit kompleksimizi görüp mutlu olacaklardır. Ama en çok İtalyanların mutlu olacağına eminim. Düşünün; Adalar’da gezen bir İtalyan, Porsuk’taki gondolu görüyor. Sizce ne hisseder? Osmanlı’nın birbirinden estetik kayıkları tükendi, elin İtalyanının gondolunu koyduk. Meraklısına Osmanlı Kayıkları ile ilgili adresi de vereyim: Google’dan “Osmanlı Kayıkları” diye giriş yapında, ıskaladığımız estetiği görüp, başınızı taşlara vurun. Hadi bir de eliniz değmişken “Osmanlı Köprüleri” diye giriş yapın Google’a, Osmanlı Köprü estetiğini hatırlayın.
Neden hep Osmanlı vurgusu yapıyorum? Eskişehir-Bilecik-Bursa hattının bir özelliği var; o da içinden bir “cihan imparatorluğu”nun çıktığı topraklar olması. Maalesef bu hattın Eskişehir kısmının şehir merkezinde Avusturya özentisi hakim.
Madem Google’dan bahis açtık, bir da Viyana’daki Prince Eugene of Savoy (Savoy Prensi Eugene) heykeline bir göz gezdirin. “Sculpture of Prince Eugene of Savoy “ diye arama yapıp görsellere tıklayabilirsiniz. Heykelin üzerinde zırhı ile şahlanmış ata binmiş Prens François Eugene var; atın ayaklarının altında da Osmanlı Yeniçerisi! 1683 savaşını temsilen, Osmanlı’nın atın ayakları altında ezilişi.
Bir başka mutlu olacak turist grubu ise İngilizler. Madame Tussaud Balmumu Heykel Müzesinin neredeyse aynısı bizde var. Müzenin kendine ait sitesi www.madametussauds.com da bile İngiltere kraliçesinin balmumu heykelinin resmi yok. Bizde neredeyse her caddede kalabalığın ortasında bir “nine” bakıyor; Atatürk’te yanında “ayakta” duruyor. Oturan Kraliçenin yanında Atatürk’e ayakta durmayı uygun görmüşler. Obama’da ninenin sağında biraz geride ve daha küçük ebatlarda; Nineyle Atatürk’ü görünce, ninenin yanındaki siyahinin Obama olduğunu anlıyorum; yoksa fotoğrafını tek başına görsem ABD’li bir caz şarkıcısı zannederdim.
Eskişehir’de mutlu olmayacak tek turist grubu Yunanlılar. Heykelleri gördükten sonra Porsuk’a atlayabilirler.
İçiniz karardı ve bayramda Eskişehir’i otomobilinizle gezmeye karar verdiyseniz, yanınıza kitap alıp çıkın.
İyi bayramlar.
Not1:Yazıyı okuyan hemen herkes, “trafikte kitap okuma”nın bir şaka olduğunu anlar. Ama biz yine de uyarımızı yapalım: Trafikte araba sürerken kitap okunmaz. Yazıdaki kitap okuma konusu doğrudur, ama arabayı ben değil, başkası kullanmaktadır.
Not2: Benden bir öneri; tramvayın geçmediği caddelere Beyoğlu İstiklal Caddesindekine benzer tramvaylar yapın. Ana tramvayla bağlantı kurun. Belki tramvaydan inenler yürüyecekleri yolu düşünmezler ve sürekli raylı ulaşımı tercih ederler. Olabilirliğini, teknik ve finansal maliyet detaylarını bilmem; benimki sadece fikir.
Bilal Özbay
ajans26.com
Bir Yorum Yazın