21 yüz yıla dair
21. YÜZ YILA DAİR
Zaman kavramı, insanlığın en çok üzerinde durup tartıştığı bir konu ola gelmiştir. Hele, hızla ilerleyen bilim ve bilimin sonucu olan teknolojik gelişmeler zaman kavramını daha bir öne çıkarmıştır.
İnsanlık bırakın saatin, dakikanın kullanımını, saniyelerin bile daha verimli kullanımı için kafa yormakta, teknolojik adımları ona göre atmaktadır. Adeta zamanla yarışılmaktadır. İnsanlığın ömrün uzatılması, ölümsüzlük iksirini bulma hayalleri, zaman kavramına verilen değerin en büyük göstergesidir.
Bilgisayarın bulunması çok önem arz ederken, hızla daha iyisi üretilmiş ve eskilerini değersiz kılmıştır. Örneğin, her yeni model araba diğerini eskitmiştir. Adeta, zamana karşı teknolojik bir savaştır yaşanan gerçeklik.
Benim anlatmak istediğim tabii ki bu değil. Zamanın ne kadar değerli olduğundan yola çıkarak, 21. yüzyılda insanlık ve ülkemizin bulunduğu durumun analizi yapmak.
Şunu da burada hatırlatmakta fayda var; zaman kavramı sadece insanlık için değil tüm varlıklar için önem arz eden bir durumdur. Bir toprağın oluşum sürecinde zaman en önemli olanıdır. Dünyanın oluşumu ve diğer tüm canlı ve cansızlar da öyle değil mi?
Hızla değişen ve gelişen dünyada zamana ayak uydurmak, çağın gereklerini yapabilmek çok önemlidir. Bu gün birçok ülke 21. yüz yılın gereklerini gerine getirebilirken, bir çok ülke bir çok yüz yıl gerilerden gelmekte, çağı ve zamanı geriden takip etmektedir.
Çağımız bilişim çağı örneğin.
Her alanda teknolojik gelişmenin olduğu, yaşamın buna göre dizayn edildiği bir dünyadayız. Güçler dengesinin bu standartlar temelinde şekillendiği gerçeğini kabul etmekteyiz. Ülkelerin teknolojik gelişmelere uygun felsefi ve sosyal yaşamlarının bu güç dengesine göre şekillendiğini bilmekteyiz.
Oysa bizler, hala dünya gerçeklerinden uzak, 21. yüz yıl gereklerinden habersiz yaşamakta, kendine has bir duygusallığın pençesinde kıvranmaktayız. Yaşadığımız yüz yılın hakkını vermekten çok uzak olan bizler, her gelen yüz yıllarda bir yüz yıl hatta birkaç yüzyıl gerilerden gelmeye devam edeceğiz.
Ne zaman uyanıp, çağın gereklerini gerine getirecek, başka ülkelerle olan ara açığını kapatacağız?
Gözüken o ki; her geçen gün diğer ülkelerle zaman aranın daha da açıldığının işaretini vermekte, zamana dair beklentileri kötümser kılmaktadır.
Toplumsal bir şahlanışın işaretleri yok. Hala öküzlerle tarla sürmekte, devlerle harman yerine sap taşımakta; hurafelerden medet ummaktayız.
Geri kalmak, güçlülerin yemi olmak, sömürü ülkesi haline gelmektir. Ülke sorunlarının çığ gibi büyümesi, iktidarların bu sorunlar altında ezilmesidir.
Ya yüz yılın gereklerini yapacak, yada yok olacağız. Üçüncü bir tercih yoktur.
Tercih bizim….