BİZ - Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır - Eskişehir Balyoz Haber

Hüseyin GÜVEN

Hüseyin GÜVEN
Hüseyin GÜVEN

BİZ - Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

BİZ - Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
Yayınlama: 30 Ekim 2024 Çarşamba - 429
A+
A-

(Elmalı, 1878-İstanbul, 27 Mayıs 1942)

 

Hâke düşmüş katreyiz deryâya girmiş çıkmışız;

Gâh serrâye, gehi darrâye girmiş çıkmışız.

 

(Toprağa düşmüş damlayız, denize girip çıkmışız. Bazen bolluğa -sevince- bazen de yokluğa -üzüntüye- girip çıkmışız.)

 

Pür gubar olsak da pâkiz biz hanîfî meşrebiz;

Dâmeni kirletmeden dünyâya girmiş çıkmışız.

 

(Toprak dolu oldak da temiziz çünkü biz Hanefi mezhebindeniz. Eteğimizi kirletmeden dünyaya girip çıkmışız.)

 

İmtihân olmuş meleklerle, dem-i tahmirde,

Hüccet almış menzili esmâya girmiş çıkmışız

 

.(Yoğrulma döneminde meleklerle imtihan olmuş. Dünya adlı konaklama yerini delil almışız. İsimler arasına girip çıkmışız.)

 

Geh sehâb olmuş, ser-i gülşende seyran etmişiz;

Geh şihâp olmuş akup feyfâye girmiş çıkmışız.

 

(Bazen bulut olmuş gülbahçesinde gezmişiz. Bazen ışık gibi kılavuz olmuş akıp çöle girip çıkmışız.)

 

Geh çemenden neş’e, gülden bûy, sümbülden edâ,

Gâh berkden nûr alup mînâya girmiş çıkmışız.

 

(Bazen çimenden neşe, gülden koku, sümbülden eda bazen de şimşekten nur alıp cam şişeye girip çıkmışız.)

 

Gâh coşmuş dide-i şeydâda seylâp olmuşuz;

Geh tutuşmuş, sîne-i sînâya girmiş çıkmışız.

 

(Bazen coşmuş, çılgın gözde sele dönmüşüz bazen de tutuşmuş, Sînâ çölünün içine girip çıkmışız.)

 

Silmişiz âyine-i idrâki jeng-i ye’sten,

Her seherde başka bir meclâya girmiş çıkmışız.

 

(Anlayış aynasını üzüntü-yeis pasından silmişiz. Her seher vakti başka bir aynaya girip çıkmışız.)

 

Çeşme-sâri marifetten akmışız vâdilere,

Gâh bir suğrâya geh kübrâya girmiş çıkmışız.

 

(Pınarı-çeşmesi olmayan marifetten vadilere akmışız. Bazen küçük yerlere bazen de büyük yerlere girip çıkmışız.)

 

Bilmişiz îcâb-ı suğrâ şartı şekl-i evvelin,

Kalmayıp (lâ)da, der-i (illâ)ya girmiş çıkmışız.

 

(Küçüklüğün gereği olarak ilk şeklin şartını bilmişiınz. Lâ -Yok-da kalmayıp İllâ -sadece- kapısına girip çıkmışız.)

 

Meşhed-i levlâke irmek çün bu engin sahada,

Şebnem olmuş neşve’-i İsrâ’ya girmiş çıkmışız.

 

(Bu engin sahada “Levlâke”nin sırrına ermek için şebnem -çiğ tanesi- olup İsra -Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye, oradan da göğe yaptığı yolculuğun- neşesine girip çıkmışız.)

 

Yerden uçsak da sezâdır kimseye bâr olmadan,

Evliyâ bezminde hâk-i pâye girmiş çıkmışız.

 

(Kimseye yük olmadan yerden göğe uçsak da bize uygundur. Evliya meclisinde ayaklarının topraklarına girip çıkmışız.)

 

Biz ki gencin reng-i hûnîninde revnâk bulmadık;

Şöyle yânından geçip hücrâya girmiş çıkmışız.

 

(Biz ki hazinenin kanlı renginde güzellik bulmadık. Şöyle yanından geçip hücreye girip çıkmışız.)

 

Fakri fahretsek ne var, zakkûma rağbet etmeyüp,

Bir gınâ-yı kalb ile kimyâya girmiş çıkmışız.

 

(Zehir ağacına rağbet etmeyip fakirlikle övünsek ne güzel olur! Bir kalp zenginliğiyle kimyaya girip çıkmışız.)

 

Asümân görmüş süzülmüş kürsiden inmiş yere,

Bu riyâsız kubbe-i hadrâya girmiş çıkmışız.

 

(Gökyüzünü görüp süzülerek Kürsü’den yere inmiş. Bu riyasız yeşil kubbeye girip çıkmışız.)

 

Bir zaman (lâtefrahû) kaydiyle olduk girye-bâr;

Bir de (lâ te’sev) diye fetvâya girmiş çıkmışız.

 

(Bir zaman “lâ tefrahû/şımarmayın – Hadîd Sûresi 23. Âyet -” kaydıyla ağlayan olduk. Bir de “lâ te’sev /üzülmeyin- Hadîd Sûresi 23. Âyet” diye fetvaya girip çıkmışız.)

 

 

 

Nefsi tenzih itmeyiz, tahdisden de geçmeyiz,

Ke’s-i nâpâk içmeyiz, takvâya girmiş çıkmışız.

 

(Nefsi temizlemeyiz, şükürden de vazgeçmeyiz. Temiz olmayan bardaktan içmeyiz, takvaya girip çıkmışız.)

 

Zülfe el sundurmadık, ruhsâra toz kondurmadık,

Zulme divan durmadık, belvâya girmiş çıkmışız.

 

(Saçımızın lülesine el değdirmedik, yanağımıza toz kondurmadık. Zulme destek vermedik, belaya girip çıkmışız.)

 

Çok görülmez mescid ü meyhâneden dûr olmamız,

Biz kıyâm-ı kâdeden îmâya girmiş çıkmışız.

 

(Mescit ve meyhaneden uzak olmamız çok görülmez. Biz oturma kıyamından gizli sözler söylemeye girip çıkmışız.)

 

Ölmeden öldük, cevabın önce verdik münkerin,

Rûh olmuş mâ’şer-i ahyâya girmiş çıkmışız.

 

(Ölmeden öldük, Münker meleğinin istediği cevabı önceden verdik. Ruh olup diriler ve ölüler topluluğuna girip çıkmışız.)

 

Meh girer, âhir mehâka nev hilâl olmak için,

Biz de bir ferdâ için sevdâya girmiş çıkmışız.

 

(Ay, sonunda ayın gökte görünmediği üç geceye yeni hilal olmak için girer. Biz de bir “yarın umudu” için sevdaya girip çıkmışız.)

 

AHMED-İ MUHTÂR elinden içmek üzere kevseri,

Bezm-i Musâ’dan dem-i İsâ’ya girmiş çıkmışız.

 

(Kevser şerbetini Ahmed-i Muhtar -Hz. Muhammed (sas)- elinden içmek için Musa (as)’ın meclisinden beri İsa (as)’ın zamanına girip çıkmışız.)

 

Neş’emizden feyz alır toprak da bir gün şüphesiz;

Bir ledünnî nefhayız kim nâye girmiş çıkmışız.

 

(Şüphesiz toprak bir gün neşemizden feyz alır -yararlanır-. Bir sır dolu esinti-üfleme olduğumuz için ney’e girip çıkmışız.)

 

Kalmayız elbette surette görürken gâyeyi,

Biz kitabullahta mânâya girmiş çıkmışız.

 

(Asıl gayeyi görürken görüntülerle oylanıp kalmayız. Biz Allah’ın kitabında manaya girip çıkmışız -Allah’ın kitabını anlamak için çokça okumuşuz-.)

 

VECH-İ HAK’tan başka her şeyde helâki görmüşüz,

Biz o istisna için eşyâya girmiş çıkmışız.

(Hakk’a yönelmekten başka, her şeyde helaki görmüşüz. Biz o istisna için eşyaya girip çıkmışız.)

 

Hamdî isyân etme yazdım âhiri dâva odur;

Bil, LİVAÜL HAMDİ biz, imzâya girmiş çıkmışız.

 

(Ey Hamdi, isyan etme, yazdım, sonu dava meselesi olur. Şunu bil ki biz Hamd Bayrağını imzalamaya girip çıkmışız.)

(İslâmın Nuru Mecmuası, 1 (1951), s. 26.)

 

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır






Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024