15 Temmuz’da Postallardan Medet Umanlara Karşı Meydandaydık
Bugün ülkemiz için bir dönüm noktasının yıl dönümündeyiz. 6 Yıl önce bugün hain bir kalkışmayla karşı karşıyaydık. Kimdi, nedendi bu kalkışmayı yapanlar bilemeden anlayamadan koştuk meydanlara. Yıllarca tepemize vurmaya kalkanların aba altından sopa göstermelerinin, sıkıştıklarında postaldan medet umanların baskısı vardı üzerimizde. Darbe çığırtkanlıkları karşılık bulmadığında devletin askerine “Kağıttan kaplan” diyenlerin sözleri kulaklarımızda çınlamaktaydı.
Çok eski değildi, Gezi Kalkışmasının üzerinden geçen zaman.. Her ne kadar birileri sokakları yakıp yıkanların gözlerinden, alınlarından öptüklerini söyleseler de hedefleri belliydi. Devleti yöneten, halkın oyu ile seçilmiş olan hükümeti devireceklerdi. Hatırlarsanız gezi olayların yaşandığı günlerin en azılı zamanlarının sonunda sokakları yakıp yıkanlara karşı polis, jandarmadan destek istemişti. Polisten kaçanlar önlerinde Jandarma TOMALARINI görünce nihayet bekledikleri darbenin gerçekleştiğini, askerin sokaklara indiğini sanarak sevinç gösterilerinde bulunmuşlardı. Hevesleri ise kursaklarında kalıyordu tomadan üzerlerine sıkılan sularla ıslanınca…
Bu hatıraların üzerine bir de Mısır da yaşanan darbe girişimine ana muhalefet vekilinin attığı “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” sözü mıh gibi işlemişti zihnimize. Kalkışmanın ilk dakikaları televizyon ekranlarına yansıdığında aklımıza gelenler bunlardı. Kim yapmıştı, kim ayaklanmıştı bilmiyorduk. Sadece içimizdeki hınç ayaklanmıştı. Yeter, diye geçiyordu zihnimizin en derinliklerinde yankılanan ses.. Ve bizleri daha önce evde tutan, devletin bekasına olan inancımızın simgesi olan reisin “sokaklara çıkın çağrısı” içimizdeki patlamak üzere olan isyanı salıverdi. Koştuk sokaklara. Tüm yurdumuzdaki bu gidişata dur demek isteyen, her fırsatta bizleri darbe ile korkutmaya çalışanlara inat.. Bu kez tepelerine binecek, can verme pahasına dur diyecektik bu hayasızlığa..
İlk dakikalarda aklımızdan geçenler bunlardı. Yok fetocular ayaklanmış, yok natocular hoplamış; bir şey bilmiyorduk. İsyanımız sürekli sıkıştıkça askeri vesayeti koz olarak ortaya sürenlereydi. Her sıkıştıklarında askeri kozlarını joker gibi ortaya sürerek meşru hükümeti sindirme çabalarıydı. Verdiğimiz oylara sahip çıkmanın zamanıydı, seçimlerimizi kabullenemeyen, sindiremeyenlere artık buraya kadar demek için koştuk meydanlara.
Hali hazırda gezi ayaklanmasında jandarma tomalarını görüp “darbe sonunda oldu” diye sevinenlerin bazılarının “yaşasın darbe oldu” diye aynı saatlerde sokaklara çıkıp sevinç gösterileri yaptıklarını da duymuştuk. Onların sevinçleri de darbenin kaynağının fettuhlahçı terör örgütü olduğunu anladıkları zamana kadardı. Yine darbe bekleyen aynı grupların hevesleri, gezi kalkışmasında olduğu gibi boğazlarında düğümlenmişti.
İlk dakikalarda koştuğumuz meydanda yaşananları tekrar anlatabilmek ve hissiyatımızı kelimelere dökmek gerçekten imkansız. Şehrimizde ciddi birşeyler yaşanmamış olmasına rağmen, tüm duygular zirve yapmıştı. Bir yanda slogan atanlar, bir yanda gözyaşları ile dualar edenler vardı etrafımızda. Ancak hepimizin hissiyatı yıllardır bizleri her fırsatta darbe tokadı ile sindirmeye çalışanlara dur demek ve hadlerini bildirmekti.
Yunusemre caddesinde Ak Parti il başkanlığının önündeydik. Hınca hınç bir kalabalık içinde ne olacaksa olsun, inceldiği yerden kopsun diyorduk. Ya ölecektik ya da bu darbecilere ve darbeden medet umanların tümüne tokadı vuracaktık.
Tüm ülke ayaktaydı. Biz direniyorduk, onlar saldırıyorlardı. Onlara devleti korusunlar diye emanet edelin silahlarla, uçaklarla, tanklarla bize saldırıyorlardı. Bilmedikleri şey ise içimizdeki yıllardır biriken hınçtı.. İçimizdeki imandı.. Allah’ın bizim yanımızda olduğunu hissettiğimiz bu anlarda yapılan dualara yankılanıyordu Yunusemre Caddesi.. Gözyaşları ile karışan “Amin’ler” semada yankılanıyordu.
Evet, dönüşü olmayan bir andaydık. Ya gece umuda doğacaktı ya da son bulacaktı hayatlarımız orada. Yeter artık diyerek sabırla beklemeye devam ettik. Bir yandan ülke genelinde yaşananları takip ediyorduk.. Bir yandan Eskişehir’de ne olacak diye bekliyorduk.
Dualarımız bir olmuştu.. İslamın son kalesi olan Türkiye, ümmetin lideri olarak kabul görmüş reis için dualar ediyorduk. Elbette bizimle beraber dünyada bir çok coğrafyada da mazlumlar bizim için dua ediyordu. An be an kahramanlık hikayeleri geliyordu, Ak Partili belediyeler adeta destan yazıyorlardı.. Herkes elindeki imkanı neyse onunla direniyordu. Minarelerden selalar yükseliyordu, hacı amcam uçakların kalkışını engellesin diyerek bir yıllık tarlasındaki ürününü ateşe veriyordu. Bir yandan tankı durdurmak için önüne yatanlar, arabasını tankın altına sürenler.. Aman Allah’ım insan ötesi şeyler yaşanıyordu. Ve o an bir yiğit onca hainin arasına girip darbenin tepe ismini alnının ortasından vurup ardından şehit ediliyordu. Genel Kurmay Başkanımız kaçırılmış darbe için imzasını almaya çalışıyorlar, o ise buna izin vermiyordu.
Yıllarca büyüklerimizden dinlediğimiz hain darbelerden daha kalleşçe şeyler yaşanıyordu. TRT’yi ele geçirmişler, uydu bağlantılarını iptal etmek için Turksat’ı bombalıyorlardı. Özel harekâta saldırmışlar bir çok yiğidi aynı anda şehit etmişler ve halkın iradesinin simgesi olan meclisimizi bile bombalıyorlardı.
Bunca yaşananlar arasında elimizden gelen neyse onu yapmak için bekliyorduk. Dualar gözyaşlarına karışıyordu. Omuz omuza vermiş bekliyorduk. Şehrimizde yaşanan ciddi olaylar söz konusu değildi. Ancak bir yandan Eskişehir 1. Hava Jet Üssünde kalkan uçaklar darbecilerin ele geçirdiği Akıncı Hava Üssü pistini bombalayarak pistin devre dışı bırakılmasını sağlamış, darbe girişiminin seyrini değiştirmekte önemli bir görevi yerini getirmişti.
Daha uzun uzadıya yaşananları dile getirmek gereksiz sanırım. Zira konuyla ilgili hepimiz neler yaşandığını detaylı olarak biliyoruz. Yaşanan kahramanlıkları, kimlerin ne gayelerle bu hainliği yaptığını da biliyoruz. Bu yazıyı yazmamın nedeni aslında darbelerden artık millet olarak nasıl yıldığımızı ifade etmekti. Zira hala 15 temmuz mesajları yayınlasalar da bazı kesimlerin hayasızca demokrasi dışı emelleri dile getirmekten geri durmaması. Hala halkın iradesine dil uzatmaları, hala halkın büyük çoğunluğunun oyu ile ilk kez seçilen Cumhurbaşkanına karşı aldıkları anlamsız tavır.. Hala bizleri sinecek, pusacak diye sanıyor olmaları. Zira yıllarca önümüze sundukları darbe kozları, postal çağrılarını UNUTMUŞ değiliz. Lafta demokrasi deyip kapalı kapılar ardında demokrasi dışı eylemler nasıl gerçekleştiririz derdinde olanlara hatırlatıyoruz. O darbeler yapıp, askeri araç üstünde kutlama yaptığınız günler artık tarih oldu. O günleri özleyip ah çektiğinizi de biliyoruz. Bir zamanlar rahmetli Adnan Menderes’i halkın arasından alıp götürüp şehit ettiğiniz günlerdeki gibi girişimlerinizi sessiz sedasız izleyecek de değiliz. Allah’ın izniyle bu yolda Kızıl Elma yolunda, Turan uğrunda can vermeye razı bir millet olduğunu her girişiminizde hatırlayınız. Biz bu desturla tüm girişimlerin karşısında 6 yıl önce olduğu gibi karşı durmaya hazırız. Bizim için “Vatan; Ne Türkiye'dir Türklere, Ne Türkistan, Vatan; Büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan.”
Bu uğurda canlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor! Bizim bu uğurdaki nöbetimiz ömrümüz boyunca sürmeye devam edeceğini aynı heva ve heves içinde ellerini ovuşturup bekleyenlere hatırlatıyoruz….